Hz. Peygamber, "Arefe günü, kurban günü ve
teşrik günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme içme
günleridir"(2) buyurmuştur.
Ramazan Bayramım da bu manada bir gün olarak
kabul etmiş ve bu bayramı Ramazan orucunun iftar günü olarak
nitelendirmiştir.(3) Bu sır içindir ki, Ramazan ve Kurban
Bayramlarında oruç tutmak haram kılınmıştır. Bir gün önce oruç
bozmak haramken, bir gün sonra oruç tutmanın haram olması,
mü'minlerin düşünce ve duygu dünyasında nimetlerin gerçek
Sahibini hatırlatan en etkili bir sebeptir.
Herkes bir gün önce kimin emrine uyarak oruç
tutuyorsa, bugün de Onun rızasına uyarak orucunu açar. Ve Onun
gerçek nimet Sahibi olduğunu hakkıyla idrak ederek, gerçek bir
şükre yol bulur.
Bayram bir aylık orucun toplu bir iftarı
olduğu için, günlük iftarların sünnet türünden âdabı bayramda da
yerine getirilir. Nitekim orucunu tatlı bir şeyle açmayı adet
edinen Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Ramazan
Bayramına da tatlı yiyerek başlarlardı. Bayram sabahında hurma
gibi bir tatlı ile bir aylık oruçlarını açmadan evlerinden
ayrılmazlardı. (4)
Her vesile ile bizleri ibadete ve ahiret
amellerine teşvik buyuran Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü
Vesselam, yılın iki bayram gecesinde kalkıp ibadet etmeyi
tavsiye ederlerdi. Bu gecelerde uyanık bulunmanın, kalbin
uyanıklığına vesile olduğunu bildirirlerdi. Bunu bir hadis-i
şeriflerinde şöyle ifade etmişlerdi:
"Sevabını Allah'tan umarak iki bayram gecesinde kalkıp
ibadet eden kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez."
(5)
Bayramlar saadet asrında da bambaşka bir hava
ve neş'e içinde yaşanırdı. Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü
Vesselam bayram sabahında namazgaha çıkardı. Peygamber
hanımlarının da, diğer hanımlar ve kızlarla birlikte namazgaha
çıkması istenirdi. Kadınlar cemaatin arka tarafında yer
alırlardı.(6) Kılınan bayram namazından sonra Peygamberimizin
Aleyhissalâtü Vesselam cemaate hitaben bir hutbe okuduğunu
anlatan îbni Mes'ud (r.a.) devamla şöyle der:
"Resuîullah Aleyhissaiâtü Vesselam üzerine
şehadet ederim ki, o namazı hutbeden önce kıldı. Sonra hutbe
okudu. Daha sonra kadınlara işittiremediğini düşünüp onların
yanına geldi. Onlara hatırlatmalarda bulundu, öğüt verdi ve
sadaka vermelerini emretti.
Bilal de elbiselerini açmış, vermelerini
işaret etmekte idi. Kadınlar yüzük, halka ve diğer kıymetleri
şeyleri atmaya başladılar." (7)
Bu hadiseyi anlatan sahabilerden biri,
"Kadınların bu verdikleri Ramazan Bayramı zekatı mı idî?"
sualine şöyle cevap verdi: "Hayır, lakin o vakit verdikleri bir
sadaka idi. Kadınlar yüzüklerini atıyor ve atıyorlardı."(8)
Aynı olaya işaret eden Ebu Saidi'l-Hudri de
(r.a.) bayram gününde en çok sadaka verenlerin kadınlar olduğunu
anlatır.
Ramazan Bayramı, bağışlanmış olmanın bir
sevinç işaretidir. Bu bağışlanma müjdesini insanlara melekler
veriyor.
Sa'd bin Evs el-Ensârî anlatıyor: Resulullah
Sallal-lahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur.
Ramazan Bayramı sabahı melekler yollara
dökülür ve şöyle seslenirler:
"Ey Müslümanlar topluluğu! Keremi bol olan Rabbinizin rahmetine
koşunuz. O, bol iyilik ve ihsanda bulunur. Sonra onlara bol bol
mükâfatlar verilir. Siz gece ibadet etmekle emrolundunuz ve emri
yerine getirdiniz. Gündüz oruç tutmakla emrolundunuz, orucu
tuttunuz ve Rabbinize itaat ediniz, mükâfatınızı alınız.
"Bayram namazını kıldıktan sonra bir münadi
şöyle seslenir:
"Dikkat ediniz, müjde size! Rabbiniz sizi bağışladı, evlerinize
doğru yola ermiş olarak dönünüz. Bayram günü mükâfat günüdür.
Bugün semâ âleminde mükâfat günü olarak ilan edilir."(9)
Bayram günleri sevinç günleri olduğu için, bu
sevincin açıkça gösterilmesine vesile olacak meşru oyun ve
eğlencelere de müsaade edilmiştir. Bu hususta Müslim'de ayrı bir
bab ayrılmış ve misaller verilmiştir. Bunlardan birinde Hazret-i
Âişe (r.a.) şöyle anlatır:
"Bir grup Habeşli, bir bayram günü mızrak ve
kalkanlarıyla gösteriler yaparken rakseder gibi oynuyorlardı.
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselam beni çağırdı. Başımı onun
omuzuna dayadım. Bu vaziyette onların harp oyununa bakmaya
başladık. Ta onlara bakmaktan ilk vaz geçen ben oluncaya
kadar."(10)
Ancak bayramdaki sevincin gaflete dönüşecek
kadar taşkınlığa varmaması lazımdır. Eğlence meşru dairede
olmalı ve günah unsurlarını taşımamalıdır. Esasen bayram
Allah'ın bize verdiği İlahi bir ziyafettir. Bu bakımdan, bayram
gününde en çok Allah'ı hatırlayıp şükretmeye ihtiyacımız vardır.
Zaman şeridi içinde bayram yeni bir değişimin başı, bir dönüm
noktası ve bir muhasebe vaktidir. Ömürden bir yılın daha geçip
gittiğini, kabir alemine doğru bir adım daha yaklaşıldığını
hatırlatan vesilelerden biridir.
"Bunun içindir ki, bayramlarda gaflet istila
edip gayr-i meşru daireye sapmamak için, rivayetlerde zikrullaha
(Allah'ı zikretmeye) ve şükre azim tergibat (büyük teşvikler)
vardır. Ta ki, bayramlarda o sevinç ve sürür nimetlerini şükre
çevirip, o nimeti idame ve ziyadeleştirsin. Çünkü şükür nimeti
ziyadeleştirir,, gafleti kaçırır." (11)
Nitekim büyük cemaatler halinde kılınan
bayram namazları esnasında getirilen tekbirler, gafletin
giderilmesine ve şükür vazifesinin yerine getirilmesine en büyük
bir vesiledir. Sadece bir ülke halkının değil, yeryüzünde sayısı
milyarlara varan Müslümanların hep beraber aynı anda tekbir
getirdiklerini hayal ettiğimizde, karşımıza çıkan muhteşem
tablo, bayramlarımızı kâinat çapında bir manaya kavuşturur. O
anda adeta yeryüzü tek bir ağız olur, tekbir getirip namaz kılar
gibi bir hale bürünür. Misâl âleminde birleşen o seslerin bir
anda yeryüzünden yükselişi, adeta muhteşem bir koro halinde
dünyamızın göklere doğru tevhidi haykırmasıdır.
Bu muhteşem manaların yaşandığı bayram
günlerinde küçük meselelerden çıkan kırgınlıkların,
dargınlıkların ne önemi olabilir? Onun için bayramda her
mü'minin kardeşleriyle kardeşlik sözleşmesini yenilemesi,
kuvvetlendirmesi, fakirlerin yardımına koşması, çocuklarını
sevindirmesi lazımdır ki, o manalar yaşanan hayata geçsin.
Bayramların asıl süsü ve zineti tekbirlerdir. Getirilen her
tekbir ruh ve gönüllerde manevi coşkuyu ve heyecanı canlandırır.
Kulu, Rabbinin azameti karşısında yüce duygulara taşır.
Ebû Hüreyre anlatıyor:
Resulullah Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle
buyurmuştur:
“Bayramınızı tekbir getirmek suretiyle süsleyiniz.”
(12)
Bayramlara sünnet çerçevesinde hazırlanmak bu âdeti de ibadet
haline getirir, bu sevinç günlerini biri iman şuuru içinde
geçirmeyi temin eder.
Bunun için sünnette yer aldığı gibi bayrama önceden hazırlanmak,
temiz ve güzel elbiseleri giymek, gusletmek, misvak kullanmak
veya dişleri fırçalamak, güzel kokular sürünmek, güler yüzlü
olmak, namazdan önce Ramazan Bayramında hurma vb. tatlı bir şey
yemek bugünlerimize ayrı bir mana kazandırır.
Asıl itibariyle fıtır sadakası olarak bildiğimiz fitre de bayram
günü verilir. Ramazan ayı içinde verilmemişse fitrenin de o gün
verilmesi gerekir. Zaten Ramazan Bayramının hadislerde geçen adı
"İydü'I-fıtr", yani Fıtr Bayramı demektir. Yaratılışın gereği
olan kulluk görevleri yapıldığı için bu adı almıştır.
Bayramların en güzel şekli tanısın tanımasın
mü'minlerin tokalaşarak, kucaklaşarak birbirleriyle
bayramlaşması, bayramlarını kutlaması ve tebrikleşmesidir.
Saadet Asrında Sahabiler birbirleriyle "Bârekâllâhü lenâ ve
leküm" diyerek bayramlaşılardı, yani "Allah bizden de, sizden de
kabul etsin" dedikleri rivayet edilir.(13) Bu tebrikleşme bizim
dilimizde "Bayramınız mübarek olsun, bayramınızı kutlu olsun,
hayırlı bayramlar" gibi sözlerle ifade edilir.
Kaynaklar
1) Buhârî, İydeyn: 3; 'Müslim, edâhi: 7.
2) Ebu Davud, Şavm:50; Tirmizi, Savm:59; Nesai, Menasik:195.
3) îbni Mace, Sıvam: 32.
4) A.g.c., Siyam: 49.
5) A.g.e., Siyam: 67.
6) Müslim, Selatü'l-İydeynyn: 11.
7) A. g .e., Salatü'l-lydeyn, 2.
8) A.g.e., Salalü'l-İydeyn, 3.
9) el-Tcrgîb ve't-Terhîb Trc. 2:332.
10) Müslim, Salatiül-îydeyn, 20.
11) Lem’alar, 230.
12) et-Tergîb ve't-Terhîb Trc. 2:332.